Toplumsal Cinsiyet Rolleri ve Medya

Toplumsal Cinsiyet Rolleri ve Medya

Geleneksel medyadan yeni medyaya kadar oldukça geniş bir yelpazede medya organları günlük yaşantımızı ve bakış açımızı büyük ölçüde etkilemektedir. İkinci Dünya Savaşı sırası ve sonrasında kitleler üzerindeki etkisi keşfedilen medya araçları, hakim söylemin geniş kitlelere benimsetilmesi konusunda hayati önem kazanmıştır. Medyada yer bulan çoğu anlayış, genele ait olduğu düşünülerek kitleler tarafından kabul edilecek ve benimsenecektir. Medyada temsilin önemi, temsil edilenin çoğunluğa ait bir yansıma olduğu anlayışıyla pekişir.

Toplumsal cinsiyet rollerinin medyada yansımaları oldukça önemlidir. Farklı medya araçları; bu rollerin pekiştirilmesi, yeniden üretilmesi veya yıkılmasında kullanılabilir. Günümüz medyasında çoğunlukla kalıplaşmış cinsiyet rollerine yer verilmekte ve hem kadınların hem de erkeklerin temsilinde ataerkil ve heteronormatif standartlar öne çıkartılmaktadır.

Toplumsal Cinsiyet Rollerinin Medyada Yansıması

Medya yayınları kadın ve erkeklerin stereotipik temsiline yer vermeye devam etmektedir. Buna göre bu yayınlarda erkekler çoğunlukla güçlü, agresif, aktif ve maceracı şekilde kendilerine yer bulurken kadınlar ise genç, güzel, çok becerikli olmayan, pasif ve bağımlı şekilde temsil edilir ve genellikle cinsel olarak objeleştirilmişlerdir. Avrupa Konseyi tarafından yayınlanan bir rapora göre kadınlar filmlerde ve reklamlarda çoğunlukla hiper seksüalize edilmiş rollerde kendilerine yer bulurken, bu durumun ileriye dönük sosyal sonuçları mevcuttur.

Erkeklerin Medyada Temsili

Doyle’un (1989, p. 111) çocuk programları üzerinde yaptığı bir araştırmaya göre bu yayınlarda erkekler çoğunlukla “agresif, dominant ve maskülen eylemlerinin ödüllendirildiği heyecan verici aktivitelerle uğraşan” figürlerdir. Yaştan bağımsız olarak erkek karakterler güçlü, bağımsız, son derece becerikli, agresif, yüksek statü sahibi olarak temsil edilirken ayrıca duygularının tamamen kontrol edebilen ve hiçbir açıdan “feminen olmayan” bir şekilde çizilirler. Medyadaki bu son derece sert ideal erkek temsili 1980 sonrasında yaygınlaşmıştır ve aksiyon filmleri başta olmak üzere kendine yoğun biçimde yer bulmaktadır. Bu tipik anlatıma örnek verilebilecek bazı filmler şöyle sıralanabilir: Cehennem Melekleri, Zor Ölüm, Cehennem Silahı, Robocop…

Bunun yanında Brown ve Campbell’ın (1996) yayınladığı rapora göre erkekleri ev işi yaparken pek sık görmüyoruz. Erkek karakterler çoğunlukla ev işi, yemek ve çocuk bakımı gibi konulara karşı ilgisiz olarak temsil ediliyor. Bu durumun oldukça karikatür haline getirildiğini ve erkeklerin bu konularda özellikle “beceriksiz” şekilde yansıtıldığına da rastlayabiliyoruz.

Kadınların Medyada Temsili

Kadınların ve kız çocuklarının medyada yeteri kadar temsil edilmediğini söylemek mümkün. Var olan temsillerde ise kültürel stereotiplerden büyük ölçüde faydalanılıyor. IMS’in bir yazısında yer verdiği istatistiğe göre medyada farklı konularda görüşlerine başvurulan uzmanların çoğu erkek. Dünya Ekonomik Forumu‘nun  yayınladığı bir habere göre geçtiğimiz yıllarda vizyona giren filmlerdeki kadın başrol oranı %37’den %40 yükseldi. Bu ilerleme her ne kadar umut vaat edici görünse de araştırmacılar tarafından son derece yavaş olarak tanımlanıyor.

Farklı yayınlarda gördüğümüz kadınların ise büyük çoğunluğu ülke popülasyonunun çoğundan fiziksel özellikleriyle ayrılıyor. Medya, daha genç daha zayıf ve fiziksel olarak çekici kadınlara yer verme eğilimi gösterirken film ve dizilerde karşılaştığımız karakterlerin bir çoğu pasif, sakar, duygusal açıdan bağımlı ve genel öncelikleri görünüşleri ya da ilişkileri. Medyanın yarattığı iki ayrı kadın tipi karşımıza çıkmaktadır, iyi ve kötü. İyi olarak nitelendirebileceğimiz ve bağ kurmamız için yaratılan karakter çoğunlukla kültürel beklentilerin ve cinsiyet rollerinin bir yansımasıdır. Feminen özellikler sergiler. Kötü temsil ise çoğunlukla kültürel kadınsılıktan uzaktır, bu kadınlar genellikle kariyer sahibi, agresif, bekar olarak resmedilir.

 

Pretty Woman

Pretty Woman

 

Kadın Erkek İlişkilerinin Medyada Temsili

Birçok dizi ve film, erkek ve kadın ilişkilerini kalıplaşmış beklenti/yargılar çerçevesinde sunar. Bu beklenti ve yargılar kültürden kültüre değişiklik gösterse de ataerkil düzende benzerlik göstermektedirler. Bu idealler, realiteyi yansıtmadıkları gibi hem kadın hem de erkek için aşağılayıcı/suçlayıcı temsiller içerebilirler. Özellikle Hollywood yapımı romantik komedi filmleri ya da yerelde ana akım medyada kendine yer bulan diziler bu temsillerin oldukça sık yer verildiği yapımlar olarak karşımıza çıkar. Bu temsillerden en yaygın olanları Julia T. Wood’un çalışmasında aşağıdaki gibi sıralanmıştır.

  • Bağımlı kadın / Bağımsız ve başına buyruk erkek – Küçük Deniz Kızı/ Pretty Woman
  • Çaresiz kadın / Hakim erkek – Uyuyan Güzel
  • Cinsel saldırı kurbanı kadın / Saldırgan erkek

Türk Medyası ve Toplumsal Cinsiyet Rolleri

Yazının bu kısmında hedef göstermekten kaçınmak adına spesifik örneklere yer verilmeyecek fakat Türk medyasında cinsiyet rollerinin temsilinden yüzeysel ve kısa biçimde bahsedilecektir.

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi ülkemizde de medy,a ekonomik ve politik bağlantıları aracılığıyla finanse edilmektedir. Bu nedenle hakim görüşün veya yaratılmak istenilen toplumsal yapının medyada kendine yer bulması oldukça doğaldır. Örneğin yeni Cumhuriyet dönemi Türk medyasında kadın karakterler milliyetçi, modern ve Türkiye Cumhuriyeti’nin temel taşı olan “anne” biçiminde temsil edilir. Bu temsil özellikle TRT’nin tek kanal olduğu dönemde var olan neredeyse tek temsildir. Özel kanalların yaygınlaşması kadın ve erkek temsillerini çeşitlendirmiş fakat geliştirmemiştir. Temsiller geleneksel toplumsal cinsiyet rollerine bağlı biçimde sunulmuş ve sunulmaya devam etmektedir. Özellikle kadına şiddetin, kadınlar arasında düşmanlığın, bir erkeğe bağımlılığın, dış görünüş ve romantik ilişkinin kadın kahramanın odak noktası oluşu bu stereotipik temsilin şaşmadan Türk medyasında yer bulmaya devam ettiğini kanıtlar niteliktedir. Aynı şekilde erkek karakterler de sosyal veya fiziksel güç sahibi, agresif, ciddi ve maceracı biçimde temsil edilir. Kadın erkek ilişkilerinde ise bağımlı kadın/bağımsız erkek ve/veya kurban kadın/saldırgan erkek klişelerine yer verilmeye devam edilmesi temsillerin herhangi bir gelişme göstermediğini gözler önüne sermektedir. Bunların sebep olabileceği tehlikelerin başında bu durumların normalleştirilmesi ve/veya halkın şiddete karşı duyarsızlaştırılması gelmektedir.

TÜSİAD tarafından yayınlanan verilere göre dizilerdeki ana karakterlerin %53’ü erkek iken %47’si kadındır. Bu dengeli bir oran gibi duruyor olsa da söz konusu görünürlük yani temsil olduğunda popüler dizilerin ekran sürelerinin 2/3’ünde erkek karakterlere yer veriliyor. Kadın karakterler dizilerde fiziksel özellikleriyle ön plandadır. Dizilerde fiziksel özellikler hakkındaki yorumların 3/4’ü kadınlara yapılıyor ve televizyonda gördüğümüz kadın karakterlerin 2/3’ü zayıf karakterler olarak işleniyor. Ayrıca erkek karakterlerin medeni durumu yayınlarda önem arz etmezken bunun aksine kadın karakterleri medeni durumları tanımlıyor ve kadın karakterlerin %100’ünün medeni durumu biliniyor.

2005 yılında 5378 numaralı yasa ile Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun’da yapılan değişikliğin 37. bendinde aşağıdaki ifadeye yer verilmiştir:

“Kadınlara, güçsüzlere, özürlülere ve çocuklara karşı şiddetin ve ayrımcılığın teşvik edilmemesi.”

Güçsüzlük, çocukluk ve engel gibi muhtaçlık, akli meleke yetersizliği belirten durumlarla kadınlık özelliğinin bir tutulması kanunun çıkarılma amacı olan kadın haklarının korunmasından ziyade bağlı olunan en üst otorite olan kanunlarda, kadınların aşağı temsil edilmesine sebep olmaktadır. Medyada temsili düzenleme amacıyla yaratılan bu kanun, barındırdığı yan anlam neticesinde önüne geçmeye çalıştığı rollerin üretilmesinde etki sahibi olmuştur. Ülkemizde medyada temsilin düzenlenebilmesi için çalışmalar yapılması gerekmektedir.

 

Toplumsal Cinsiyet Rolleri ve Medya

Toplumsal Cinsiyet Rolleri ve Medya

Medyadaki Yansımlar Algımızı Şekillendirmek Zorunda Mı?

Medya organlarının hedef kitlesi olarak hiçbirimiz yalnızca tüketici değiliz. Alımlayıcılar olarak medya içeriklerini farklı biçimlerde okuyabiliriz. Sosyolog ve kültür teorisi Stuart Hall bir makalesinde alımlayıcıların üç tip okuma yaptığını ortaya koymuştur. Buna göre medya içeriklerini olduğu gibi kabul edebilir, verilen içerikleri kısmen kabul edebilir-yani içerikle pazarlık yapabilir veya içeriği tamamen reddedebiliriz. Bu ihtimaller bizlerin ne kadar medya okur-yazarı olduğuyla doğrudan alakalıdır. Medya organları tarafından servis edilen içeriği sorgulamalı, içeriğin bize sunduğu düz ve yan anlamları kavramaya çalışmalı ve sonra içerikle ne yapmak istediğimize karar vermeliyiz. Alımlayıcı/kullanıcı olarak bir içerikle ne yapmak istediğimize karar verme özgürlüğüne sahibiz. İçeriği nasıl algılayacağımız, medyanın servis edişinden bağımsız olarak bizim okumamızla alakalıdır. Roland Barthes’in Yazarın Ölümü adlı eserinden son bölümle alakalı bir alıntıyla bitirecek olursak “Yazar öldü, yaşasın okur!” (Roland Barthes)


Kaynakça

Wood, T. Julia, Gendered Media: The Influence of Media on Views of Gender [Erişim, 04.07.2021]

Altun, Murat, Medya ve Toplumsal Cinsiyet Algısı İçin Eleştirel Bir Perspektif [Erişim, 04.07.2021]

Kanun, Resmi Gazete- Kanun No:5873/ 37 [Erişim, 04.07.2021]

World Economic Forum  [Erişim, 04.07.2021]

International Media Support  [Erişim, 04.07.2021]

TÜSİAD

yazı

Merhaba! Ben Rabia Gül Yazar. Kültür ve iletişim bilimleri üzerine çalışıyorum. Edebiyat, sanat, sinema ve medya incelemeleri yapmayı seviyorum ve bu alanlarda kendimi geliştirmeye çalışıyorum!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir